Firmanız yangından korunum ve güvenlik sektörlerinde 40 yıllık bir sürekliliğe sahip ve siz şahsen Tüyak Vakfı ve Derneği’nin 2001- 2006 yılları arasında görev almış başkanısınız. En başa gidersek Haluk Bey, yangından korunum sektörüyle nasıl tanıştınız?
EEC’nin kuruluşu 1982’ye gidiyor. Firmamız profesyonel elektronik test cihazları tasarımı ve üretimi amacıyla kurulmuştu. Ben bir küçük ortak ve Teknik Müdür olarak kuruluşta yer aldım. Büyük ortağımız dönemin önde gelen elektrik aydınlatma, pano ve tesisat malzemesi üretimi ve müteahhitliği alanlarında faaliyeti olan bir firmalar grubuydu. Müteahhit firmanın aldığı büyük bir yangın alarm sistemi ihalesi ile bu projede kullanacakları ürünlerin üretimini EEC’nin yapması istendi. Tamamen tesadüfi bir şekilde yangın alarm sistemi üreticisi olduk. Aynı yıl Genel Müdür pozisyonuna getirildikten ve 1988’de şirketin bütün hisseleri bana devredildikten sonra da üretim ve sistem entegratörlüğü alanlarında yangın alarm, acil aydınlatma, güvenlik, geçiş kontrol, CCTV gibi bina zayıf akım sistemleri alanında kaldık. Bugün de tüm grup şirketlerimiz bu alanda faaliyet gösteriyorlar ve ilk göz ağrımız yangın algılama ve alarm sistemleri, iş hacmimizin yarısından fazlasını oluşturuyor.
Sizin sektördeki yolculuğunuz aynı zamanda sektörün dünden bugüne yolculuğu. Ülkemizde yangın güvenlik sektörü hangi aşamalardan geçti, gözlemlerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Yangın güvenlik sektörünün benim içinde bulunduğum süre içinde farklı aşamalardan geçtiği üç dönemden söz edebilirim. EEC Elektronik’te yangın dedektörleri ve yangın kontrol panelleri üretimine başladığımız 1983’den 1988’e kadar sektörde pazar, ağırlıklı olarak kamu binaları için yapılan ihaleler ve tek tük uluslararası sanayi ve turizm kuruluşlarının tesisleri için yapılan özel sektör alımlarından oluşuyordu. %40’lara varan yüksek gümrük vergileri bu küçük pazarı bizim gibi üreticiler için yabancılara neredeyse kapalı tutmaktaydı. Üretim yapılamayan yangından korunma alanlarında da çok az sayıda yabancı firma temsilcileri yer bulmaktaydı.
İkinci aşama Turgut Özal’ın Başbakanlığı döneminde ekonomiyi dışa açma girişimleri ile başladı. Bu kapsamda gümrük vergilerinin düşürülmesi, turizm yatırımlarına sağlanan teşvikler 1980’lerin son yıllarından itibaren pazarı büyüttü ve yeni yabancı üreticilerin girişiyle rekabet de arttı. 2000’lerin başına kadar süren bu dönemde yangın güvenliği sektörü tedricen de olsa sürekli olarak büyüme gösterdi.
Sektörde esas büyümeyi 2002’de yayınlanan Türkiye Yangından Korunma Yönetmeliği ile başlayan ve hala devam etmekte olan üçüncü aşamada gördük. Yönetmeliğin getirdiği zorunlulukların uygulanmaya başlamasıyla ve 2000’lerin ortalarında hızla büyüyen inşaat sektörünün de verdiği ivmeyle çok hızlı bir büyüme gördük.
Bugün pazarın hala olgunlaşmamış bir pazar olduğunu düşünüyorum. Özellikle Avrupa ve ABD pazarlarında belirli bir büyüklüğün üstündeki projeler için zorunlu olan “yangın güvenliği uygulama firması sertifikasyonu” ve “üçüncü parti mesleki sorumluluk sigortası” zorunlulukları bizde gündeme bile gelmiyor. Katar, Birleşik Arap Emirlikleri gibi küçük Ortadoğu ülkelerinde bile bu kapsamda sertifikalı mühendis çalıştırma ve firma sertifikasyonu istenirken, bizde firma seçimi çoğunlukla, işin özelliğine bakılmaksızın, aynı yetkinlikte olmayan firmalar yarıştırılarak en düşük fiyat kriteriyle yapılıyor. Yönetmelik ve Türk Uygulama Standardı TS CEN/TS 54-14 yürürlükte ama sistemlerin hizmete alma ve bakım çalışmaları çok az projede ve tesiste bunlara uygun olarak gerçekleştiriliyor.
İstanbul Teknik Üniversitesi Elektronik Mühendisliği mezunusunuz. İş hayatınıza tasarım mühendisi olarak başlamışsınız. İzleyen yıllarda kendi şirketinizi kurmuşsunuz. “Tasarım” bizim biraz sorunlu olduğumuz bir alan olarak tarif edilir genelde. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Tasarım mühendisliğini yangından korunma sektöründe iki farklı şekilde görüyoruz. Bunlardan birincisi ürün geliştirme ve üretim süreçlerinin içinde yer alan Arge Mühendisliği. Diğeri ise yangından korunma sistemlerinin yapılarda uygulanması için risk belirleme ile başlayan ve standart-bazlı veya performans-bazlı yaklaşımlarla ele alınarak uygulama projeleri ve yangına tepki senaryolarının bir bütün olarak sonuçlandırıldığı Sistem Tasarım Mühendisliği. Ben bunlardan ikisinde de mühendislik yapma fırsatı buldum.
Arge mühendisliği yapmak elektronik mühendisliği eğitimi yapan gençlerin büyük çoğunluğunun bu mesleği seçme nedenidir. Bu benim için de öyleydi ve daha mezun bile olmadan, 1975 yılında, tıbbi cihaz ve beyaz eşya üreticilerine elektronik test cihazları üreten küçük bir firmadan teklif gelince, o zamanın asgari ücreti düzeyinde bir ücretle çalışmayı kabul ettim. 1978 yılında askerlik görevime başlayıncaya kadar geçen bu süre, benim için müthiş bir deneyim kazanma fırsatı oldu. Tasarımını yaptığımız ve başarıyla kullanıma soktuğumuz ürünler, o zamanki şartlar altında ülke ekonomisine büyük katkı da sağlıyordu. 1974 Kıbrıs müdahalesinin ardından ülkemize uygulanan ambargo nedeniyle, bugün de beyaz eşya sektörünün en büyükleri arasında yer alan firmalar, üretim bantlarında ara kontrol testlerini ve son fonksiyonel testleri yapacakları test cihazlarını ithal edemiyorlardı. O dönemde Türk bankalarının yabancı bankalara açtıkları akreditifler bile kabul görmüyordu. Bırakın çalışan bir cihazı görmeyi ve incelemeyi ya da ürün spesifikasyonlarına ve kullanma kitaplarına ulaşmayı, bazen bir ticari ürün broşürünü bile görmeden tasarlayıp ürettiğimiz ürünler bu boşluğu doldurdu. Bunların tasarımında ve üretiminde kilit rol üstlendiğim bu dönem, belki de hayatımın en mutluluk veren ve iş doyumu sağlayan dönemi oldu.
Bugün grubumuzda üretim devam ediyor. Acil durum aydınlatma alanında ülkemizin öncü ve ihracat şampiyonu firmalarından EEC Elektronik’te tasarım ve üretim mühendisliği rollerimi 1980’lerin sonlarında ortaklarım ve şimdiki Genel Müdürümüz Kevork Benlioğlu ile Arge Müdürümüz Kazım Koçer arkadaşlarıma devrettim. Onlar ve kadrolarındaki genç mühendis arkadaşlarım başarıyla sürdürüyorlar.
Sistem Tasarım Mühendisliği de uzun yıllar doğrudan veya süpervizör düzeyinde keyifle yaptığım bir mühendislik alanı. Yangından korunma alanında birçok farklı disiplinler hakkında bilgi sahibi olmayı gerektiren bu mühendislik uygulaması, can ve mal güvenliği sağlamak için yapıldığı için ayrı bir sorumluluk gerektiriyor. Bu alanda da artık çoğunlukla genç mühendis arkadaşlarıma mentorluk ve danışmanlık yapıyorum. EEC Entegre Bina Kontrol Sistemlerinde Başmühendislik rolünü 28 yıllık çalışma arkadaşım ve ortağım Hakan Sağlam’a devrettim.
Her iki şekliyle de tasarım mühendisliği günümüz Türkiye’sinde üst düzeyde ve kaliteli olarak yapılıyor. Elektronik Arge Mühendisliği gittikçe yazılım ağırlıklı olarak yapılıyor ve yenilikçi pek çok ürün iç ve dış piyasalarda yerlerini alıyorlar. Sistem Tasarım Mühendisliği de gerek EEC gerekse sektörümüzün önde gelen başka firmaları tarafından yurt içinde ve dışında büyük ölçekli projelerde uluslararası standartlara uygun olarak yapılıyor ve kabul görüyor. Sağlanmakta olan teşvikler arttırılmaya devam eder ve Üniversite/Sanayi iş birliği daha da üst düzeylere çıkarılırsa genç nüfusumuzla tasarım alanında çok daha ileriye gidilecek ve ülkemizin üretkenliği ve rekabetçiliğinde büyük sıçramalar olacaktır.
Yönetim Kurulu Başkan Vekilimiz Hayri Kartopu'nun AE Magazin'le Yaptığı Röportajdan Kısa Kısa »
Röportajın tamamı TÜYAK Yangın Mühendisliği Dergisi'nde yayınlanmıştır.