• Anasayfa
  • Blog
  • Röportaj Dizisi 3. Bölüm: "Depremin Endüstriyel Tesislere ve Çatılarındaki Güneş Enerji Sistemlerine Etkileri”

Blog

Röportaj Dizisi 3. Bölüm: "Depremin Endüstriyel Tesislere ve Çatılarındaki Güneş Enerji Sistemlerine Etkileri”

Yangın Güvenliği Can Güvenliği Yangın Algılama ve Alarm
14 Kasım 2024
Röportaj Dizisi 3. Bölüm: "Depremin Endüstriyel Tesislere ve Çatılarındaki Güneş Enerji Sistemlerine Etkileri”  Allianz Teknik Deprem & Yangın Test ve Eğitim Merkezi'nde buluştuğumuz Dr. Ceyhun Eren ile söyleşimizin "Depremin Endüstriyel Tesislere ve Çatılarındaki Güneş Enerji Sistemlerine Etkileri" odaklı 3. bölümünde;
  • Deprem Sonrası Oluşabilecek Yangın Riskleri ve
  • Güneş Enerji Sistemlerinden Kaynaklı Yangın Riskleri üzerine gözlemlerini okuyabilirsiniz.

Röportaj Dizisi 3. Bölüm:
Depremin Endüstriyel Tesislere ve Çatılarındaki Güneş Enerji Sistemlerine Etkileri

Afet Bölgesindeki İncelemelerinizde Endüstriyel Tesislerde Deprem Sonrası Ne Tür Tespitleriniz oldu? Ayrıca Deprem Sonrası Oluşabilecek Yangın Riskini Nasıl Değerlendiriyorsunuz?

Kahramanmaraş depremleri ardından özellikle sanayi tesislerine yönelik teknik anlamda hasar incelemeleri yaptık. Binaların deprem davranışı benim uzmanı olduğum konu. Doktora sırasında PML (Olası En Yüksek Hasar) hesaplamasına yönelik geliştirdiğim modeller var. Bir de validasyon çalışması yapma fırsatı buldum.

Özellikle hafif sanayi yapıları genelde prefabrik betonarme şeklinde tek katlı ve arada asma katlarda ofis bölümleri yapılıyor. Gözlemlerime göre, inşaat tarihi eski olan binaların özellikle kolon kesitlerinin de düşük olması nedeniyle yapısal hasarların ön plana çıktığını gördük. Yapısal olmayan yani makinelerin devrilmesi, asansörlerin çökmesi, sprinkler yağmurlama sistemi borularının kırılması, sunucu kabinlerinin devrilmesi, elektrik panolarının devrilmesi gibi de işi durdurabilecek nitelikte hasarlar da gördük.

Hasarın boyutunu en çok etkileyen neydi derseniz zemin koşulları diyebilirim. Öncelikle, verimli tarım arazisi olarak kullanılması gereken arazilere bina inşa edilmemesi gerektiğini bu acı tecrübeyle bir daha öğrendik. Doğanın sesine kulak vermeliyiz. Tepe - ova ilişkisi dediğimiz konumun çok kritik olduğunu, vadide büyük hasarlar yarattığını gördük. Hatay’ın, depremin merkez üssüne uzak olmasına rağmen çok büyük felaketle karşılaşmasının esas nedeninin zemin büyütme katsayısı olduğunu söyleyebiliriz. Yumuşak zemin yapısının, depremin merkez üssüne kıyasla dalga boyunu 2 katına kadar büyüttüğü ve dalga hızının yavaşlayıp etki süresini çok daha arttırdığını gördük. Yani büyük yıkıma, felakete neden olan ana unsurun bu olduğunu söyleyebilirim.

Önemli tespitlerimden biri de çatılara kurulan güneş enerji panelleriyle ilgili oldu. İklim değişikliği nedeniyle temiz enerjiye olan ihtiyacımız arttı. Ama bu literatürde çok fazla yer almayan bir konu. Burada, mühendislik anlamında kritik konu, bu tip sistemleri binanın çatısına kurarken sadece statik değil, dinamik analizlerin de yapılması gerektiğinin ortaya çıkmasıdır. Deprem mühendisliğinde kullandığımız yegâne formüllerden biri Isaac Newton’un 1680’li yıllarda bulduğu formül. Momentumun Korunumu ya da Kuvvet = Kütle X İvme Bu açıdan bakınca dinamik analiz yapılmadığını düşündüğümüz ve kolon kesiti de uygun olmayan endüstriyel tesislerin çatılarının çöktüğünü tespit ettik. Bu gerçekten büyük bir hasar sebebi.

Yine çatısında güneş paneli kurulu ve deprem sonrası büyük bir yangınla tamamen yanan bir tesisi inceleme fırsatı buldum. Yangının neden çıktığı bilinmiyor, güneş paneli olabilir ya da devrilen bir elektrik panosundan başlamış olabilir. Sonuçta deprem sonrası yangınların kritik olduğunu ve özellikle bu durumda sistemlerin çalışmamasının da yangınların verdiği hasarlarda mutlaka büyük bir rol oynadığını düşünüyoruz.

İskenderun Limanı’ndaki yangına gelince, hep vurguladığımız ve genel anlamda çok önem taşıyan bir önleme değinmeliyiz. Öncelikle yanıcı ve parlayıcı madde kullanımı varsa, bu maddelerin depolama koşullarını, özellikle deprem riski olan bölgelerde sarsıntı esnasında olabilecekleri de ayrıca düşünerek planlamak gerekiyor. Tesislerdeki incelemelerimizde devrilen endüstriyel tanklar ve basınçlı tüpler ve yıkılıp büyük zarar alan silolar gördük. Bunların uygun şekilde sabitlenmemesi durumunda büyük sıkıntılar yaşandığını gözlemledik. Yine yangın çıkış nedenlerine bakınca, ağırlıklı parlayıcı madde kullanımının ön plana çıktığını görüyoruz. O yüzden belli sektörlerin devrilme risklerine karşın sabitleme ve bu durumlara hazırlıklı olmak için “algılama ve söndürmeyi” mutlaka baştan planlamış olmalarının son derece kritik olduğunu görüyoruz.

Diğer önemli bir konu, sanayi yapılarımızın deprem dayanımı konusundaki bilgi eksikliği. Binaların depreme karşı tasarım hedefinin dünyadaki birçok yönetmeliğe göre ‘’Can Güvenliği’’ (Kontrollü Hasar) performansında olmasının yeterli olacağı düşünülüyor. Oysa özellikle endüstriyel binalarda büyük depremlerden sonra operasyonel devamlılık da çok önemli. Endüstriyel binalarımızın yeni yönetmeliklere göre kesintisiz kullanıma (Hemen Kullanım) uygun tasarlanması da mümkün. Elbette tesislerimizdeki can güvenliği her şeyden daha önemli. Bununla beraber bazı faaliyet kollarında sanayi tesislerimizin bunun da ötesine geçmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu yapısal olmayan etkenleri de hasarları da azaltacak önemli bir konu. Beklenen Marmara Depremini göz önüne alarak; belki de şehre yakın sanayi tesislerimiz risk derecesine göre önceliklendirilerek taşınmak suretiyle acil bir önlem alınması gereklidir.

Güneş Enerji Sistemlerinin Deprem Yükü Dışında, Başlı Başına Yangın Riski Yaratmasıyla İlgili Ne Düşünüyorsunuz?

Kesinlikle ek bir yangın riski getirdiğini söyleyebiliriz. Birinci riski yine yapısal tarafta, özellikle çatıda kullanılan panel tipi bir kaplama malzemesi varsa ve bunun izolasyonu poliüretan ve türevleri gibi yanıcı özellikteyse bu çatıda kurduğunuz sistemden kaynaklanabilecek ufak bir kıvılcım bütün binayı etkisi altına alabilecek bir yangın yüküne dönüşebiliyor.

İkincisi ise bu tip sistemler sonuçta elektriksel aksamlar, ciddi kablolama ve tesisat gerektiriyor. Maalesef elektrik tesisatlarında da bakım eksikliği çok çok ön plana çıkıyor. Elektronik cihazların hepsinde olduğu gibi genelde bir arıza ya da aşırı ısınma, gevşeyen bir vidanın yarattığı ek direnç gibi problemler yangın çıkarmadan önce mutlaka bir ısı artışına sebep oluyor. Bu noktada termal kameralar ile tedbir sağlanabiliyor. Örneğin binanın çatısındaki o kaçak siz farkına varana kadar tüm altyapıya yayılarak yangının büyümesine sebep olabiliyor. Örneğin Allianz Almanya’da yer aldığımız projelerde, çok büyük güneş paneli tarlalarında iş işten geçmeden fark edebilmek için helikopterden termal kameralarla önleyici tedbirler alınmasına yönelik çalışmalar yürütüyoruz.

Fotovoltaik panellerin, olası bir yangın sırasında eş zamanlı enerji üretmeye devam etmesi durumunda söndürülebilmesiyle ilgili çalışılmasına değer olduğunu düşünüyorum. Yani uzaktan müdahale imkânı yoksa mutlaka yaratıcı ve önleyici tedbirler alınması gerekiyor. Aynı durum ilerleyen dönemlerde şarj istasyonlarında da gündeme gelecektir. Çünkü lityum-iyon pillerinin söndürülmesi de literatürde “mümkün değil” olarak geçer. Suyla söndürülmesinin mümkün olmadığı bu tip elektronik cihazların söndürülmesine yönelik farklı birtakım geliştirmeler yapılması gerekiyor.